☄️ Hz Ali Nin Kolaylık Duası
Ne günah belalarından korursun beni ve ne çirkin işleri giderirsin benden. Ve ne güzel övgüler yağdırdın üzerime, layık olmadığım halde. Allah'ım belam büyük, kötü amelim haddi aşmış ve amelim elimi kısaltmış. Zincirlerim beni çökertti, emelimin uzunluğu beni her yarardan alıkoydu.
SekineDuası Aslı vahye dayanan yüksek, sırlı, tılsımlı, feyizli ve kuvvetli duâlardan birisi de sekinedir. Hz. Cebrail Aleyhisselâm Peygamber Efendimizin (S.A.V.) huzurunda bir sayfa indiriyor. Allah'ın altı ismi yazılı bulunan bu esrarlı ve tılsımlı duâ sayfası, Hz. Ali'ye (R.A.) tebliğ ediliyor. Hz.
1 Hz. Ebu Bekir: 2 yıl 2- Hz. Ömer: 10 yıl 3- Hz. Osman: 12 yıl 4- Hz. Ali: 5 yıl. İşte bu halifelik döneminde ilk halife olması gerekenin Hz. Ebubekir (ra) mi; Hz. Ali (ra) mi olması tartışması çıkmış ve ayrılık başlamıştır. Azınlık olan bir kısım müslüman ilk halifenin Hz. Ali'nin olması gerektiği savunmuşlar, Hz.
Celcelutiyyeduası aslında bir nevi küçük şiirler gibi yazılmış Allah’ın isimleri ile yapılan bir yakarışlar. Kaside haline Hz Ali’nin getirdiği söylenmektedir.
Hz. Ali’nin bizzat oturup kitap yazdığı hakkında kesin bir kanıt yoktur. Öyleyse nasılsa bir gün tanışacağız. Çalışmalarınızda kolaylık dilerim. (Ömer Faruk Yazıcıoğlu)
Celcelutiye Hz. Ali’nin (R.A) Meşhur duası. Celcelutiye ile ilgili bilgi: Bismillah ile başladım, ruhum, O’nun sayesinde besmele içinde saklı olan çok sırlar keşfetti.
Hazreti Ali (r.a.) nın duası. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillâhi rabbil âlemin. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecmain. Allâhümme inni es’eluke bihakkı ismikel azîymil a’zami ehemmun kesekun haleun yesı yâ allah. Bihakkı ismikel aziymil a’zimi’l evveli, bizikrike’l kaâimi yâ
Delfqvb. Hz. Ali'nin SözleriHz. Ali adalet ve sabır sözleriyle karşınızdayız. Haksızılık, doğruluk ve dürüstlük ile ilgili manalı sözleri sizler için listeledik. Hz. Ali'nin kelamları, sözleri ve değerli vaazlarını bu yazımızda bulabilirisiniz. İşte Hz. Ali'nin en güzel sözleri;Ey insan; senin için dün geçmiştir. Bir daha geri gelmez. Yarın ise kesin değildir. O halde dem bu demdir… İçinde bulunduğun anı iyi değerlendir."Dil pek keskin bir kılıçtır. Kan akıtmadan can yakar."- Hz. AliGüzel bir karakter, güzel bir yüzden daha uzun ömürlüdür."Sözlerinin amellerinden sayıldığını bilen kimse, az konuşur ve ancak kendisini ilgilendiren şeyleri söyler."- Hz. AliAhlakın ahlaksızların elinde oyuncak olduğu bir toplumdan hayır bekleme."Sana kızdığı halde, bir kötülükte bulunmayan insanı kendine arkadaş edin. Çünkü öfke insanın ahlakını ortaya çıkarır."- Hz. AliGönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanın bir anlamı güzelleştir ki, Allah hesabını Hz AliAyıbın en büyüğü, sende olan bir ayıpla başkasını kınamandır."Sakın insanın iyisi ile kötüsünü bir tutma. Çünkü bu eşitlik, iyileri iyilikten soğutur."- Hz AliSırrını iki kimseden başkası bilmesi. Sen ve Rabbin"Dünyada iki kişinin rızasını almakta hırslı ol. Annen ve Babanın."- Hz AliSıkıntı ve musibitlere karşı iki şey ile Rabbine sığın; Sabır ve Namaz."Senden vazgeçene rağbet etme."- Hz Ali"İnsanlara faydası olmayanları, ölülerden sayın gitsin."- Hz. AliEn Güzel Hz. Ali SözleriŞu iki insanı asla unutmayın. İhtiyaç anında yanınızda olanı, zor zamanda yalnız ihtiyacı zenginin israfı yemek ve yemek üstüne yemekten kaçının. Zira fazla yiyen kimse fazla hasta karınca yürüyüşü ile gelir, yıldırım hızı ile giderKendisini beğenen ve kendisinden razı olan bir kimsenin kusur ve zaaf noktaları aşikar yüzlü çıkarcı insanlardan uzak durmak çok zordur. Onlar yapmacık sevgilerini gösterip içlerinde kötülüğü saklarlar. Onları hoşnut tuttuğun sürece sana sevgi duyarlar ve sen bir şeyler verdikçe mutlu ve sevinme! Zamanın sana ne sakladığı sırtını sıvazlayanı dost sanma, belki bıçaklayacak “Yer” edep yüklenen kimsenin kötülükleri ve günahkar kimselerle arkadaş olmaktan kaçın çünkü kötülük kötülüğe iki kısımdır; belaya sabır iyi ve güzeldir. Bundan daha güzeli, haramlara karşı ona buna açıyorsan başına gelecek zilletlere razı beğenen ve kendisinden razı olan kimse birçok üzüntü ve acı karşı daima içinizde sevgi ve nezaket besleyin. Onlara bir canavar gibi davranmayın ve onları insanın, kendisini lekeleyecek şeylerden kaçınması ve güzellik kazandıracak şeylere yaklaşmasıdır. Fazilet, gücü yettiğinde tanımayan kimse kurtuluş yolundan uzaklaşarak cehalet ve sapıklık yoluna gereken hayırlı, yararlı işleri yarına bırakma. Bakarsın yarın olur da, sen iki türlüdür istemediğin, hoşlanmadığın şeye sabretmek ve sevdiğin, istediğin şeye harcandığı kadar sahibine ikramda bulunur. Kişinin yaptığı cimrilik kadar ona ihanet sizin ağzınızda olduğu sürece, söz sizin esiriniz, söz ağzınızdan çıktıktan sonra siz sözünüzün esiri niyetlilik gönle ferahlık, bedene niçin yaptığını sorduklarında utanacağın ve yalanlamaya kalkacağın işleri yapmaktan kimsenin hatasını yüzüne vurmayınız. O hatayı işleyene hatasını, başka birini misal göstererek çocuğunu edeplendirdiğin şeyle yetimi de edeplendir ve çocuğunun eğitimi için yararlandığın yerden yetim için de gününde görüp nefsine sitem edersen yanlışın faydaya dönüşür. Dünde kalan yaşam geçmişle yok olur başlıca sıfatları şunlardır önce sana diller döker, birçok şeyler vaat eder, sonra senden vazgeçer, daha sonra da arkandan senin aleyhine birçok şey bir kısmı maziye karıştı. Geride kalan günlerinin sayısı da belli değil, fırsat varken hareketlerini kontrol ediniz ve bunun için güvendiğiniz samimi kişileri kullanınız. Mektuplar ve müracaatlara bizzat kendiniz cevap eden cahil kişi, yoldan başka yerde yürüyen gibidir. Bu yürüyüşü ona, ihtiyacından uzaklaşmaktan başka bir şey hiçbir servet ile satın alınmaz. Onun içindir ki, bir cahil ne derecede zengin olursa olsun, en fakir bir âlim ile mukayese kötü bir arkadaştır. Kusur ve çirkinlikleri açığa çıkarır, insanı kötülüğe yakınlaştırıp iyilikten gelip çatan adalet günü, mazlumun uğradığı cevir ve cefa mihnetinden çetindir. Şiddet son dereceyi buldu mu ferahlık gelir çatar. Bela halkaları tam daraldı mı genişlik yüz yardımı dilenmeden yap. Sen onu el açmak zorunda bırakırsan, verdiğin sadaka ile onun sadakadan daha değerli olan haysiyetini satmaktan günah bir işle öğünmek, o günahı yapmaktan daha şehvetten uzaklaşan, ahireti dünya ile değişmeyendir. Akıllı, yalnız ihtiyacı kadar ve delille konuşur, sadece ahiretinin ıslahı için beğenen ve kendisinden razı olan kimse birçok üzüntü ve acı karşı yapılan şişirme övgüleri dinlemekten kendinizi koruyunuz çünkü onlar kalpleri kirletip ortalığa pis bir koku bana karşı maske takındı, beni tanımazlıktan geldi, bilmedi ki ben güne saygılıyım ve talihsizliklerin en korkulusunu bile kolay şeymiş gibi yükselenlere imreniliyor. Oysa en hızlı yükselenler toz, duman, saman ve dini ıslah, nefsi muhafaza eder ve mürüvveti cömertliğe alıştır ve her ahlakın en iyisini seç çünkü iyilik alışkanlık haline iki kısımdır sevmediğin şeye sabretmek ve sevdiğin şeye dilinin sustuğu ve amel dilinin söylediği nasihat hiçbir kulak tarafından kovulmaz ve onun faydası ile hiçbir fayda bir ahlak soyluluk ve büyüklüktendir. Yumuşak huyluluğun bitmez tükenmez kaynağı ol. Kimseye asla eziyet etme, yaptığın şeyin sonuçlarını görür ve sana ağırbaşlı bir elbise giydirir ve sonunda özür dileme zorundan insanı Allah’ın emrettiği şeylere götürür, züht ise o şeylere erişilmesini yardımı dilenmeden yap. Sen onu el açmak zorunda bırakırsan, verdiğin sadaka ile, onun sadakadan daha değerli olan haysiyetini satmaktan insanın kalbi ve sinirleri üzerinde kötü etkiler bırakır ve insanı hasta düşkün olan kötü cevap almaktan kendini sakınır. İnsanların davranışlarını düşünerek ve gözeterek onlarla uyum içinde yaşayan kendi kişiliğini de karşı yapılan şişirme övgüleri dinlemekten kendinizi koruyunuz çünkü onlar kalpleri kirletip ortalığa pis bir koku ahlak soyluluk ve büyüklüktendir. Yumuşak huyluluğun bitmez tükenmez kaynağı ol. Kimseye asla eziyet etme, yaptığın şeyin sonuçlarını görür ve bir işte halka öncü olursa, başkasını terbiyeye kalkmadan kendisini terbiye etmeli. Bu terbiye de diliyle öğüt vermeden önce, huyuyla öğüt vermek suretiyle olmalı. Nefsine muallim olup kendini terbiye eden kişi, insanlara muallimlik edip onları terbiye edenden daha fazla ululanmaya dilinin sustuğu ve amel dilinin söylediği nasihat hiçbir kulak tarafından kovulmaz ve onun faydası ile hiçbir fayda bir sizin ağzınızda olduğu sürece, söz sizin esiriniz, söz ağzınızdan çıktıktan sonra siz sözünüzün esiri tecrübeleri doğru karar verebilmeyi öğretti, öyle ki artık beni bitirmeye, yok etmeye gelen şeyleri ben bitirip yok ilmi şeyleri öğrenmekle, kalbinizin yorgunluğunu ve rahatsızlığını giderin çünkü kalpleriniz de vücudunuz gibi duramayacağın bir yerde söz verme ve kefaletine vefa edemeyeceğin yerde kefil fenalık eden bir düşmanı affediniz. Lakin vatanınıza ve milletinize fenalık eden bir kimseyi asla İyi Özlü Hz. Ali Sözleriİlim meclisi cennet seni hür yarattı, tamah seni kul bakma, söylenene ve tamah, yorgunluk ve meşakkatin sana ağırbaşlı bir elbise giydirir ve sonunda özür dileme zorundan yalan söylemekten ve başkalarını çekiştirmekten herhalde bir kapıdan girer, akıl öbür kapıdan çatışmalarından hakikat çekinmek, iyi bir iş yapmaktan çekinen kişi, hayır yapana benzer; suçtan sakınan kişi, iyilikte bulunana ziyaret etmek alçak ağırbaşlılığı emretmek, insanların en faziletli ve namus, en büyük hazinedir. Onlara malik olanlar, hayatlarını daima memnun ve mesut ilaçtır; azı yaşatır, çoğu ve soyluluk, yüksek özellik ve niteliklerden gelir, ataların çürümüş kemiklerinden nimetlerin vücudu ve önemli bir mevkiiniz olması için bilime ruhun gümüş olsa da, ey nefs sükut suskunluk güzelliği, insanın dünyasını karartırŞiddetli istek mutluluğun en büyük gereken hayırlı, yararlı işleri yarına bırakma. Bakarsın yarın olur da, sen iyilikleri ve sana anlatılanları yaz bulutu gibi gelip geçer, elinize geçtiğinde faydalanmasını çatışmalarından hakikat sahibi her şeyden ibret mal mülk edinmeden önce yığdıklarınızı bazen çok müşkül durumlarda kalırlar. Söyledikleri sözler ne kadar doğru olursa olsun, onları dinleyenler sözlerine kulak kimse daima hasta hasta icaplarına uymayanlar, sürüden ayrılmış koyunlar gibi geri otur, şükrünü bilmeyen başkasını nasıl bilir?Kınama ve azarlamada aşırı gitmek inada neden insan hiçbir zaman rahat ve huzur yüzü hastalıkların en unutmak, kalbi başı sahibinin kıymetini, ancak fazilet sahibi ateşin odunu yediği gibi iyilikleri gizle, yoksa itibarın sıfıra ibret uzasa, sonu gecikse bile sabreden mutlaka zafere düşmeden arkadaşı, eve girmeden de komşuyu konuş, kişinin aç kalınca, aşağılık kişinin karnı doyunca saldırısından korkun. Yükseklik taslamak alçaltır, alçak gönüllülük gurbette bir vatan, fakirlik vatanda bir gurbet kendine uymazsa, kendini zamana uyduranlar en akıllı Ali Hakkında Kısaca Bilgi Hz. Ali KıssasıAli bin Ebu Talip, İslam Devleti’nin 656-661 yılları arasındaki halifesidir. İslam peygamberi Hz. Muhammed’in hem damadı hem de amcası Ebu Talib’in oğlu olan Hz. Ali, Hz. Muhammed’in İslam’a davetini kabul eden ilk erkektir. Sunni İslam’a göre Hz. Ali, dört halifenin sonuncusu, Şii İslam’a göre ise İmamların ilki Hz. Muhammed’in hak varisidir. Şii ve Sunni İslam arasındaki farklılaşmanın ana nedeni Hz. Muhammed’in gerçek varisinin kim olduğu konusundaki Ali, Hz. Muhammed’e vahiy geldiğinde, onun İslam’a davetini kabul eden ilk erkektir. Hayatını İslam’a adayan Hz. Ali, Hz. Muhammed’in kızı Fatıma ile evlenerek, peygamber efendimizin damadı Ali’nin kişisel özellikleri; İslam dünyasının her yerinde imanı, adaletli ülke yönetimi, savaşçılığı, cesaretli ve ilmi ile anılır.
Hz. Ali’nin Kucağına Cebrail’in Düşürdüğü “KASİDE-İ CELCELUTİYE” ve SAİD NURSİ’ye YAPILAN İŞARETLER!KASİDE-İ CELCELÛTİYEBismillahirrahmânirrahîm1 Ruhumun kendisiyle doğru yolu bulduğu bismillah ile başlarım! Besmele içine dürülmüş sırları keşfetmeye!2 Ardından mahlûkatın en hayırlısı, dalaleti ve guluvv’u aşırılığı kaldıran Muhammed’e salat İlâhi! İsminle çağırarak Sana yalvarıyorum! …. ???4 Kadri yüce olan isminle Senden isterim! Ya ilahi, salmahet ? ile işlerimi Yâ Hayy, Yâ Kayyûm! Umarak senden istiyorum! …???6 Süryanice!7 Süryanice!8 Kayyum isminle, gönlümü kirlerden arındırarak ihya et! Gönüldeki o sır, Kayyum isminle hep var oldu ve parladı!9 Üzerime O’nun nurunun şimşeklerinden bir ışık doğsun! Yüzüm ululuğa mazhar olsun da, parlasın!10 Rahmet sağanakları kalbime dökülsün de, Kerim olan Mevla’mızın hikmetiyle konuşsun!11 Nurlar her yandan beni kuşatsın! Yüce Mevla’mızın heybeti/haşyeti bizi ulvîleştirsin!12 Allah’ım her türlü kusurdan münezzehsin Seni tenzih ederim, Ey en hayırlı yaratıcı! Ve yaratanların en hayırlısı! Ve emanet verenlerin en cömerdi!13 Bir araya getirilmiş hece harflerinin hakkı için beni maksadıma ve her türlü ihtiyaçlarıma Azimetim’in içine yerleştirilen harflerin sırrıyla! Yüce Nur ve ulvi leşen Ruh ile!15 Üzerime nurlardan doğan bir feyiz akıt! Taytağat isminle ölü kalbimi dirilt!16 Ne olur! Beni heybet haşyet ve ululuk örtüsüyle ört! Ki; almehet ile düşmanlarım ellerini benden çeksin!17 Beni düşman ve hasetçiden gizle! ….???18 Süryanice,19 Ey rabbim! Nur ile ihtiyacımı gider! İhtiyaç gideren en görkemli, parlak ve hızlı nurunla!20 …??? Ve Ey Yüce! İşlerimi saysalet ile Ey Celal Sahibi olan Allah! Bana bir keramet lütfeyle! Ya Halîm! Seninle açılacak bir ilmin sırlarıyla!22 Beni her türlü korku ve sıkıntıdan kurtar. Saçılan, esrarı şüphe götürmeyen Hakîm olan Kuran’ın ayetleriyle lafızlarıyla!23 Ey celal Sahibi; “Kün”ün Kef’i hürmetine beni koru! Ey feri gittiğinden dolayı parçalanmış kalbi sarıp, sarmalayan!24 Denizde lütfet! Karasının da hayrını ver! Sensin benim sığınağım. Sıkıntılar ancak seninle ortadan Rızkı, rahmet sağanağı gibi üzerime yağdır. Her ne kadar azmış olsalar da, Sensin âlemlerin Ey celal sahibi! Düşmanlarımızı sağır ve dilsiz, sonra da kör eyle! Ki, ne yaptığımızı bilmesinler Havsemet ? ile onları sustur!27 ….??? İsm-i Azamınla Guluvv’dan /aşırıya gitmekten Sana sığındım!28 Herkesin gönlünün bana çevrilmesini sağla! Beni onlara sevdir! Şelmehet ? ile bana makbuliyet elbisesi giydir! Beni onlara kabul ettirSaid Nursi bir üstteki beyit yerine şu beyti Dünyadaki herkesin kalbini toptan Risale-i Nûr’a ısındır ve Şelmehet ile onu kabul ettir!30 Yâ ilahi! Şemhin ve eşmehat ? ile işlerimizi kolaylaştır ve bize izzet ve yücelik ver!31 Üzerimize af örtüsünü ser! Kalplerimize şifa ver! Kirlenen kalplere şifa Sensin!32 Tüm kazandıklarımızı bize bereketli kıl Allah’ım! Zorluk düğümlerini çöz! …?.ile33 ….??? Ey bize cömertliğinden rızıklar veren, hem de hiç bitmeyen!34 Her yönden gelen düşmanı seninle def ederiz. Onları dağıtıp, uzağa atan İsm-i Azam’ınla!35 Ey Celal sahibi! Çöl kelerinin koşarak kendisine geldiği ve şikâyette bulunduğu Zât Muhammed hürmetine onları yardımsız bırak!36 Yâ İlahi! Benim ümidim ve efendim sensin. Bana gürleyen zarar vermek isteyen ordunun düzenini dağıt!37 Yemin ile buyurduğun sureler ve onların içindekiler hürmetine, Muzırların hilelerini benden uzak tut boşa çıkar!38 Ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı! Verenlerin en cömerdi! Ve yapayalnızlara inzivaya çekilenlere, ümit verenlerin en hayırlısı!39 Yıldızımı ism-i azam/ en büyük isimle nur ve sevinç olarak tutuştur! Çağlar ve günler asırlar boyunca, Ey Celcelet ! Nur’u!40 Süryanice,41 Süryanice,42 Sırlı bir şekilde Nur’un kandili tutuşturulur, açıklansın diye! Aydınlatsın diye kandiller kandili sırlı bir şekilde gizlice tutuşturulur!43 ……??? Onunla ateş söndü!44 Süryanice,45 Süryanice,46 Süryanice,47 Süryanice,[1]48 …??? ile duamı kabul et, benimle ol! Azgınlaşan düşmanlarıma karşı Sen bana yetici ol!49 Süryanice,50 Güç Seninle, şiddetli hücum Seninle! Senin yüce kapına sığınanın karanlığı Tahâ, Yâsin, Tâsin ve Tâ sin mim Kasas ve Şuara sureleri ile bize yönelmiş saadete erdir!52 Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd Meryem Suresi ile bizi dört bir yandan kuşatan kem gözlere karşı korunuruz ve bu bize Hâ Mîm Ayn Sîn Kaf Şûra Suresi ile biz himaye oluruz! Onlarla dağlar sarsılır!54 Kâf, Nûn ondan sonra da Hâ Mîm ile! Duhân Suresinde muhkem olan sır ile!55 Elif lam ile Nisa ve içindeki akitlerle! En’am suresinin içindekilerle! Ve parlayan Nur suresi ile!56 Elif, Lâm ve sonra Râ’nın sırrıyla! Her bir işlediğim günahtan, İsminin nuruyla Elif Lâm Mîm Râ Ra’d Süresi ile Ruhlar meclisine! Ve ulvîleşen Ruh!58 “Kuran’ın bütün Hâ Mîm’lerinin sırrıyla! Nur’un feyzine tutun! Ey üzerine yemin edilmiş Nur!59 Tebâreke, Nûn ve Sâil Duha?, Hümeze ve Tekvir sureleri hakkı Zariyat, Necm ve Kamer sureleri hürmetine işlerim bana Hizb hizb, ayet ayet, okuyucuların okudukları ve inmiş olanlar adedince Kuran sureleriyle!62 Ey mevlam! Lütfedip, indirdiğin kitaplar hürmetine Senden Süryanice,64 Süryanice,65 Süryanice,66 Süryanice,67 Süryanice,68 ….??? Esma-yı Hüsna hakkı için beni dağınıklıktan ….??? Ve kendisiyle karanlıkların dağıldığı Asa-yı Musa ismi!70 Bunların sırrıyla sana tevessül ediyorum. İnsanların kendisiyle hidayete erdiği zelil birinin tevessülüyle!71 Bunlar öyle harflerdir ki, zamanlar boyu manaları sebebiyle yüceltilmişlerdir. Ey merhametli Rabbim!72 Ey Allah! Gerçekten bütün ayetler ve ihtiva ettikleriyle sana tevessülde bulunarak İşte o nur harflerinin havass’ını topla, Tamamlanmış hayrı, onların manalarıyla Bana emrime amade yardımcı bir hizmetçi koruma gönder. Tuheymefeyâyîl! diye bir İfrît, bir cinnî Onunla sıkıntım kaybolsun![2]75 Bu ifriti, koruyucu meleği, sıkıntı anında bana itaat edecek bir hizmetçi olarak emrime ver! Fatiha ve devamındaki harfler hürmetine!76 Ey Mevla’m! Kendisiyle dua edildiğinde her işi kolaylaştıran isminle Senden İlahi! Peygamberlerin sana tevessül /yaklaşmak için yaptıkları dualar hürmetine, zayıflığıma bakıp acı, zellemi sürçmemi affet!78 Ey Yaratıcım ve Efendim! İhtiyacımı yerine getir! İşlerimi sana havale ettim!79 Yâ Rabbi! Ahmed ile Sana tevessülde bulundum! Ve burada cemedilen güzel isimlerinle!80 Yâ ilahi! Şöyle hoş bir bakışla, senin bu miskin kulunun pişmanlığını kabul et! Onu bağışla, onu affet, kusurunu yok et!81 Beni hayır, dürüstlük ve takvada muvaffak kıl! Ve beni bir yüce toplulukla birlikte Firdevs cennetine yerleştir!82 Hayatımda da, öldükten sonra da bana Raûf ol! Kabir karanlığı kaybolup, aydınlansın!83 Yâ ilahi! Mahşerde amel defterimi ak eyle! Eğer hafif gelecek olursa sevap terazimi Beni keskin sırat köprüsünden koşarak geçir! Cehennem ateşinden ve içindekilerden koru!85 İşlediğim her günahtan dolayı beni affet. Çok da olsa büyük günahlarımı Ey, kadir-kıymeti yüksek olan bu ismi taşıyan kişi! Bütün tehlikeli işlerden bununla kurtuldun ve selamete erdin!87 Ey, kadir-kıymeti yüksek olan bu ismi taşıyan kişi! Bütün tehlikeli işlerden bununla kurtuldun ve selamete erdin!فهٰذاَ خَواتِمُهُنَّ مَنْ قَدْ خَصَّصْتُها * بِسِرٍّ مِنَ الْأَسْرارِ فى اللَوْحِ أُنْزِلَتْ88 Bu; indirilen levhadaki sırlardan bir sır ile, özel olarak seçtiğim kimseye onların mühürleridir!تَقَوَّمَتْ السِّهامِ مِثْلُ رَأْسِها على * بَعْدخاَتَمٍ صُفِّقَتْ عِصِىِّ ثَلاثُ89 Mühürden sonra onların başında ok gibi hizaya sokan sıralanmış üç sopa!تَشَرْبَكَتْ بِاالْجَرَّتَيْنِ وَسَطِها وفى * سُلَّمُ ثمّ أبْتَرُ طَمِيسٌ وَميمٌ90 Ve sönük tek gözlü mim ebterdir, sonra merdiven! Ortasında iki esre ile…???جُمِّعًتْ والرِّزْقِ الْخَيْراتِ إلى تُشيرُ * بعْدها الأَنامِلَ تُحْكىٖ وأرْبَعَةٌ91 Ve ondan sonra Hayırlara ve yığılmış rızka işaret eden, hikaye tarif edilen dört parmak ucu?!قَدْحَوَتْ السِّرِّ مِنَ حَجّامٍ كَأَنْبوبِ * مُقَوًسٌ واوٌ ثُمّ شَقٖيقٌ وَهاءٌ92 İki gözlü “He”, sonra kıvrık “vav”, hacamat yapanın tüpü gibi barındırdığı sırdan alan!قَدْحَوَتْ السِّرُّ بِهِ أرْكانٍ خُماسِيٌّ * خاتَمٌ الأَوائلِ مِثْلُ وأواخِرُها93 Ve onların sonunda başındaki gibi mühür var! Taşıdığı sır o beş esasta!مُتَوَهِّمتْ إحْصائها فى ولاتَكُ * ثَلاثةً عَشْرٍ بعْدِ مِنْ فَعَدِّلْهُ94 On üç’ten sonra onu değiştir! Onu saymada sakın vehme kapılma! şüpheye düşüp vazgeçme!مَرْيَمَتْ بْنَ عيسىٰ إنْجيلِ مِنْ وأرْبَعٌ * أرْبَعُ لاشَكَّ التّوْراتِ مِن ثلاثٌ95 Üç Tevrat’tan, hiçbir şüphe yok dört! Ve dört Meryem oğlu İsa’nın İncil’inden!وأبْكَمَتْ فَصٖيحٍ مَخْلوقٍ كُلّ إلى * تَمامُها هُنَّ الْقُرْاٰنِ مِنَ وخمْسٌ96 Beş de Kuran’dan. Onlar onun tamamıdır! Her bir mahluka apaçık, dilsiz değil!سَمَتْ قَدْ البَرِيَّةِ عِنْدَ وأسْمائُهُ * جلاله جَلّ اللهِ إسْمُ فهٰذا97 İşte bu Allah celle celalühü’nün ismidir! O’nun isimleri yeryüzünde yücedir!بالْخَبَتْ لِروحِكَ تَبْلى ولاترْتَدِدْ * إنْتَبِه قارئُ يا اللهِ إسْمُ فهٰذا98 Ey okuyan! Bu Allah’ın ismidir! Dikkat et! Ruhun sönüp, pörsüyüp solmasın irtidat etmesin!والجَنَتْ الرّوحَ تَتْلُفُ تَشْكُكْ وإيّاكَ * إعْتَقِدْ جاهِلُ يا اللهِ إسْمُ فهٰذا99 Ey cahil! Bunlar Allah’ın isimleridir! İnan! Sakın şüphe etme! Ruhu telef edip, cinayet işlemeyesin!لَوَتْ بِهٖ مالا الْأسْرارِ مِنَ فَفيها * وَاخْفِها الْأسْماءَ هٰذِه فَخُذْ100 Bu isimleri al ve gizle! İçlerinde saptırmayan sırlar vardır!101 Vuruş, korkma! Savaş, çekinme! Vahşi hayvanların yaşadığı yere gir!102 Saldır, kaçma! Dilediğin düşmanla mücadele et! Etrafını krallar çevirmiş de olsa önemseme! onların gücünden korkma!103 Ne korktuğun bir yılan olur, ne bir akrep görürsün! Ne de sana gürleyerek gelen bir aslan!104 Ne bir kılıçtan, ne bir hançer yaralamasından kork! Ne bir mızraktan ve ne de hissene düşen bir kötülükten!105 Bunu okuyanın mükâfatı, Ahmed’in şefaatidir. Saf saf dizilmiş hurilerle cennete Bil ki Mustafa elçilerin en hayırlısıdır. Allah’ın yeryüzüne yayılmış kullarının en Onu mevkisi / mertebesi hatırına, her bir ihtiyaç anında öne geçir! Söze onunla başla! Zorbalık ve azgınlıktan kurtulmak için Muhammed’ten iste!108 Ey Tanrım! Her gün, her an ve bir rüzgâr estikçe o Muhtaru’l- Mustafa’ya salat O seçilmişe ve bütün aline yeryüzünün bitkileri ve kıyamete kadar esen rüzgâr adedince salat Çakan şimşeklerle birlikte bulutlardan dökülen yağmurlar adedince ve yeri göğü dolduracak kadar salat Ey Muhammed! Allah’ın bizzat kendisinin ve meleklerinin sana salat ve selam getirmesi sana yeter!112 Yıllar ve günler sürdükçe ve güneş doğdukça, daima onun şefaatini umarak aracılığını isteyerek ona selam et!113 Haşim oğullarından, en temiz olanlarına, hacılar Kâbe’yi ziyaret edip onu selamlamaları adedince selam eyle!114 Yâ ilahi! Ebu Bekir ve Ömer’den, Osman ve yiğit Haydar’dan da razı ol!115 Aynı şekilde, cümle âl ve ashabından, evliya ve salihlerden ve onlara tabi olanlardan da razı ol!116 Bunlar Muhammed’in amcaoğlu Ali’nin sözleridir. Onda mahlûkat için ilimlerin özü ve sırrı toplanmıştır. Görüldüğü üzere bu kaside bir hasais denen muska, büyü kitaplarındandır! İlm-i havass kitabıdır. Bu ilme göre her bir harfin hassaları/ özel güçleri vardır. Bunlarla azimet/azâim denen bir tılsım, büyü yapılır. Bunun bir azimet/azâim olduğunu bu kasideyi düzen ilm-i havass uzmanı, cinci “Azimetim’in içine yerleştirilen harflerin sırrıyla” şeklinde açıkça belirtmiştir. Nitekim Said Nursi de; bir bölümde çözemediği bir vefk sihir karesi veya altıgeni olduğunu söyler! Bu yüzden bu bölümü okumadan geçtiğini itiraf eder!73. beyitlerde; “İşte o nur harflerinin havass’ını topla, Tamamlanmış hayrı, onların manalarıyla gerçekleştir.” Görüldüğü üzere “bu harflerin hassaları” taşıdıkları kabul edilen bir takım gizli güçler, nitelikler denilerek açıkça bunun ilm-i havass/hasais olduğu zikredilmektedir! Yani hiçbir şey gizli saklı değildir! Tüm bunlar kabak gibi ortadayken allame-i cihan olduğunu iddia eden Said-i Nursi görememiştir. Ya da kör denilecek kadar cahildir!74. beyitte ise; “Bana emrime amade yardımcı bir hizmetçi koruma gönder. Tuheymefeyâyîl! diye bir İfrît, bir cinnî Onunla sıkıntım kaybolsun!” denilerek resmen bir cin talep edilmektedir. “Tuheymefeyâyîl” denilen bir cin! Tüm bunlar Keldanilerden, Asurlulardan, Sâbiilerden kalmış çok iyi bilinen kadim astroloji / Fal bilim zırvalarıdır! Yani bu kaside tüm muskacıların, cincilerin kız tavlama, hatun ayartma türü kitaplarında bulunan bir uyduruk kasidedir. Ercüze’yi uydurup, Hz. Ali’ye isnat eden sahtekârın bir benzeri aynı tür bir kaside yazmış ve bunu Hz. Ali’ye isnat etmiştir! Hz. Ali’nin Süryanice bilmediği cümle âlemin malumudur! Üstelik bu kasidenin onlarca beytini Said Nursi’de anlayamamış, tercüme edememiştir! Hala da bugün bu kutsal vahiy ürünü !, Cebrail’in Ali’nin kucağına yazılı olarak düşürdüğü sözkonusu bu kaside ne yazık ki hala güzel Türkçemize çevrilememiştir. Şakirtler Süryani papazın kapısını çalmışlar, o da çevirememiştir. Acaba bu lafızlar Süryanice melek, cin, nurani varlık isimleri midir? Ya da sihirbazların kullandığı abraka-dabra türü sözler midir?Bu Kaside-i Celcelutiye bize açıkça şunu göstermektedir; Said Nursi, bugün ortalıkta dolaşan, karınca duası, Kenzü’l-arş, Hz. Ali cenkleri vs. gibi hiçbir bilimsel, dini yönü olmayan, tamamen cahil- cühelanın itibar ettiği beşinci sınıf kitaplarla meşgul olmuş biridir! Said Nursi’nin din bilgisi bu kadar avamidir! Tamamen bir sahtekârlık ürünü olan bu eserleri vahiy ürünü olarak kabul edecek ve bize de kabul ettirmeye kalkacak kadar kendisi büyük İslam âlimidir!Bu Kasidenin aslının vahiy olduğuna inanan said Nursi acaba neden bazı çıkarmalar ve ilaveler yapmıştır? Örneğin Nurcuların bazı Celcelûtiyelerinde 88. ve 100. Mısralar mevcut değildir? Neden?Ve yine neden 28. Beyit yerine “Dünyadaki herkesin kalbini toptan Risale-i Nûr’a ısındır ve Şelmehet ile onu kabul ettir!” şeklinde bir ilave yapmaktadır?Çıkarılan bu on üç mısra açıkça bu kasidenin bir hasâis harflerin hasiyetleri, özel sırlı güçleri olduğunu söyleyen ilim, hurufilik metni olduğunu göstermektedir! Bu ilimler Kabalaizm’den bizlere geçmiş, gayr-i meşru ilimlerdir. Kabalaizm derki; “İsmini değiştir, hayatın değişsin!” Onlar, harflerin böyle sihirli gücü olduğuna inanırlar!“Hz. Ali Arap olduğu ve Arapça konuştuğu halde, Celcelutiye’si neden Süryanicedir? Ayrıca Celcelutiye’nin vahiy olmasını nasıl izah edersiniz?” sorusuna Nurcular şöyle cevap vermektedirler!Celcelûtiye, Süryanîce bedî demektir. Resûl-i Ekreme, Cebrail tarafından indirilen ve içinde İsm-i Azamı da taşıyan yüksek manalar, Hz. Ali tarafından Celcelûtiye adıyla ve cifir ilmine göre birçok tarih de düşürülerek, Süryanî diliyle nazmedilmiş ve kaside haline getirilmiştir. Celcelûtiye, yüksek ve tesirli bir duadır; bir isimler hazinesidir. Allah’ın İsm-i Azam’ı bu duanın içerisinde gizlenmiş olduğundan, bu duayı okuyarak Allah’a sığınan kimsenin, dünya ve ahiret işlerinde çok kolaylıklar ve bereketler göreceği müjdelenmiştir. Yüksek ve tesirli bir duadır. Bir isimler hazinesidir. Allah`ın rahmetini celb etmesi hasebiyle bir rahmet hazinesi veya bir Cennet hazinesi demek de mümkündür. Celcelutiye’nin kendisi değil de, onun aslını teşkil eden muhtevası itibariyle, bir kutsi hadis gibi veya zımnî bir vahiy olarak telakki edilebilir. Bu tür vahiylerin Kur’an’da yeri yoktur. Aslî muhtevası itibariyle zımnî bir vahiy olarak telakki edilen Celcelutiyeyi, Hz. Ali şerh edip açıklayarak manzum bir kaside halinde düzenlemiştir. Kasidenin kendisi Arapçadır, ancak Allah’ın bazı isimleri ve diğer bir takım sözcükler Süryanîcedir. İmam Gazalî, Ahmed el-Bunî Ünlü muskacı ve havass ilmi uzmanı ve Gümüşhanevî’ye göre, Celcelutiye kasidesinin aslı vahiydir. Zahir ve batın ilimlerinin ünlü üstatları olan bu âlimlerin kanaatlerine iştirak etmek ve onların bilgi ve beyanlarına itimat etmekte –ilmen ve dinen- bir sakınca görmemekteyiz. Ancak bu kasidenin aslının vahiy olduğuna inanmamak da, inanmak da, kişiyi dinen bir sorumluluk altına sokmaz.[3]*****Yani; biz inanmayanları suçlamıyoruz, siz de bizim gibi vahiy olduğuna inananları suçlamayın! Gelin birbirimizi hoş görelim! ******Bu kaside Ziyaaddin Gümüşhanevî’nin Mecmuat-ül Ahzab adlı dua kitabının birinci cildinde yer almaktadır. Gümüşhanevî’nin derlediği bu kitabın 508. sayfasında İmam Gazali’nin bu kasideye dair bir şerh vardır. Güya şerh etmiş! Said Nursi, Gazali gibi birçok âlimin Celcelûtiye’yi şerh ettiğini söyler. Ancak bu şerhler, kelimelerin açıklamasından ziyade Kasidede yer alan beyitlerin hassalarını açıklayan bir mahiyettedir. Yani bu şerh bildiğimiz bir metnin şerhi, açıklaması değildir! Kaside de bulunan Süryanice kelimelerden çok az bir kısmının anlamı verilmiştir. Celcelutiyenin kendisi ise, aynı cildin, 499-531 sayfaları arasında yer almaktadır. Kasidedeki bütün beyitlerin altında onların ebced değerleri de yazılmaktadır. Hz. Ali tarafından yazıldığı iddia edilen bu kaside; cifir ilmine göre birçok tarih de düşürülerek Süryani diliyle nazmedilmiştir!Hz. Ali’nin en mühim ve esrarlı kasidesi Celcelûtiye Kasidesidir. Bu kasideyi Said Nursi, daimî ve her gün vird şeklinde olarak değil, ara sıra okumuş ve ondan çok büyük ve mühim sırları keşfetmiştir. Bu kasidenin şöhreti tüm dünyada bilinir! Bu kaside birçok tılsım ve havas kitaplarında mevcuttur! Mecmuat-ül Ahzab’da bu kasidenin birçok şerh ve harf ve kelimelerin ihtiva ettikleri özel güçleri hâsiyetleri de mevcuttur. Said Nursi, Celcelûtiye Kasidesi’nin sırları hakkında Yirmi Sekizinci Lem’a ve Sekizinci Şua’ gibi oldukça uzun iki risale yazmıştır. [4]Mecmuat-ül Ahzab’da Gazalî bu kasidenin şerhinde güya şöyle demiş; Cebrail Peygamberimize dedi ki “Yâ Muhammed! Rabb’in sana selâm ediyor ve sana bu hediyeyi ihsan buyurdu.”Bunun üzerine Peygamberimiz “Ey kardeşim Cebrail! Bu hediye nedir?” “Bu hediye, içinde İsm-i Azam ile en kapsamlı kasem bulunan büyük duadır” diye cevap “Ey kardeşim Cebrail! Bu duanın adı nedir? Keyfiyeti nasıldır?” diye dedi ki “Yâ Muhammed! Bu duanın adı Bedî’ /Celcelûtiye’dir, içinde en yüksek kasem ve İsm-i Azam vardır. O İsm-i Azam ki1- Arş-ı Alâ’nın kenarına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, Allah’ın arşını taşıyan melekler bu arşı kaldıramazlardı!2- Güneşin kalbine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, güneşin ışığı ve nûru olmazdı!3- Ay’ın kalbine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, ay ışık veremezdi. 4- Cebrail’in kanadına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, Cebrail yeryüzüne inemez, semaya çıkamazdı! 5- Mikail’in başına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı yağmurlar ve damlalar ona itaat etmezlerdi. 6- İsrafil’in alnına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı sur Azrail’in elinin üzerine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, mahlûkatın canlarını Yedi kat göklere yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı gökler Yedi kat yerlere yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, yedi kat yerler, şimdi olduğu gibi sabit olmazdı! Bu ismi Âdem okumuştur!”Nurcular anlamını kimsenin bilmediği bu Celcelütiye kasidesini hatmini yaparlar! Onu daimi virdleri arasına almışlardır! “Üstad’ın mühim evradından olması hasebiyle, ayrıca pek çok sır ve manevi hikmetleri içeren bu Kaside, içinde İsm-i A’zam’ın gizli olması nedeniyle de çok kıymetlidir. Hatmi yapılmalıdır.” Derler! Said Nursi, Celcelûtiye adını verdiği tamamen uydurma, bir sözde dua metninin de kendisinden bahsettiğinden emindir! Ona göre Celcelutiye, Peygamber’e vahiyle inmiştir.“Madem Celcelûtiye vahiyle Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma nazil olmuş…” uyduruk kaside de apaçık küfür kokan sözler de bulunmaktadır! “Zorbalık ve azgınlıktan kurtulmak için Muhammed’ten iste!” gibi! Hz. Ali gibi bir tevhid erinin apaçık küfür olan bu sözü söyleme imkan ve ihtimali olamaz!Cifr ilminin Hz. Ali’ye nispet edilmesi tamamıyla asılsız bir iftiradır! Hz. Ali’ye ait olduğu iddia edilen siyasi-dini görünümlü şiir ve mektuplardan oluşan, Şerif er-Radî tarafından yazılan “Nehcü’l-Belağa” daki sözlerin bile ona aidiyeti tartışmalıdır! Hz. Ali’ye birçok kitap, kaside, şiir nispet edilmiştir. Örneğin; Cünnetü’l-esmâ Kaside-i Ercûze, Kaside-i Celcelûtiye gibi eserlerin Hz. Ali’ye aidiyeti mümkün değildir! [5]Bilindiği üzere Hz. Ali’yi peygambere denk görenler, hatta ondan üstün görenler, hatta ve hatta onu ilah olarak gören fırkalar bile vardır! Bu nedenle Hz. Ali’den geldiği söylenen gayb ilmi, ledünni ilim, cifr ilmi vs. gibi konularda dikkatli olmak gerekir. Yine “Ben ilim şehriyim, Ali’de onun kapısıdır” gibi sözler apaçık uydurmadır! Yine ilim öğrenmek isteyen kimsenin mutlaka ondan feyz alması gerektiği, özellikle de manevi ilimlerin sadece onun vasıtasıyla elde edileceği gibi görüşler İslam dışı şeylerdir!Said Nursi, Yirmi Sekizinci Lem’a’da Hz. Ali ile mana âleminde yaptığı bir konuşmadan bahseder.[6] Hazret-i Ali’ye “Ercûze’nde benden bahisle Kendini muhafaza et’ demişsin. Hem tam vaktinde emrinizi gördük. Fakat maalesef, kendimizi muhafaza edemedik. Bu belâya düştük. Şahsımdan binler defa daha ehemmiyetli olan Risâle-i Nûr’dan bahis ve işaretin yok mu?” diye sorar. Hz. Ali şöyle cevap verir “Yalnız işaret değil; belki Celcelûtiye’mde açıkça bahsediyorum.” **Zinhar seyyare zannetme kardeşim, Risale-i Nur’unArz değil, Âfitab güneş dahi peykidir onunPek yakında parlayacaktır âlemde Risale-i NurSönmez, belki gizlenir, zira nurun alâ nurBir nur ki, bir hakikat denizi ve baştan sona hidayettir o….Risale-i Nur ki, Aliyy-ül Murtaza ve Gavs-ı AzamCelcelutiye’de ve bazı kasidelerde etmişler işaret!Risale-i Nur ki, hiç kopmayacak olan urvet-ül vüskadır!Sarılmıştım zira, hem hidayet ve ayn-ı hakikat 28. Lem’a**Hz. Ali keramet gösterip, Kaside-i Celcelûtiyesinde Risale-i Nur’dan haber vermiş. Risale-i Nur’u “Siracü’n-Nur/ Nur Kandili” ve “Siracüssürc /Kandiller Kandili” ismiyle isimlendirmiş ve böylece Risale-i Nur’un üç ismine iki isim daha ilâve etmiş! Bu risalede “Siracü’n-Nur” namı tekrar ettiğinden, bu risalenin sonunda Hz. Ali’nin en önemli münacatını iki derece genişlettik! Dilimizi onun adına kullandığımızdan bu gelen münacatı O’nun dergâhına takdim ediyoruz. İkinci Şua***** Said Nursi’nin bu uyduruk Celcelûtiye’yi çok okuduğu ve Risalelerine oradan isim aradığı anlaşılmaktadır. Said Nursi’ye göre; kitaplarının ismini Hz. Ali vermiştir. Hatta Hz. Ali şöyle dua etmiştir; “Said Nursi’nin yazmış olduğu Ayetü’l-Kübra adlı risale hürmetine benim de şakirtlerim olan Said’in şakirtlerini kurtar! Onları faciadan emin kıl! Yani; Hz. Ali Risale-i Nur’u şefaatçi yapar! *****O, Celcelûtiye okurken, “نُونٍ ثُمَّ kelimesini görür ve bunun kader sözüyle münasebeti var mıdır? diye kalbine bir uyarı gelir. O surenin başında, يَسْطُرُونَ وَمَا وَالْقَلَمِ * نۤ ayetini görür! Birden bütün kalem ve kitapların ezelî kaynağı ve üstadının kader kalemi olduğunu farkeder! Ve ezeli ilmin nuruna ن harfinin işaret ettiğini görür! Kasidedeki وَالذَّارِيَاتِ kelimesi nasıl Zerrât Risalesine işaret ediyorsa, ن kelimesi de Kader Risalesine bakmaktadır. kendimi masum kardeşlerime gönüllü olarak feda etmeye kesin karar verdiğim ve çaresini aradığım sırada Celcelûtiyeyi okudum. Birden hatıra geldi ki, Hz. Ali “Yâ Rab aman ver!” diye dua etmiş. İnşallah, o duanın sırrıyla selâmete çıkarsınız. Evet, Hz. Ali, Kaside-i Celcelûtiyede iki suretle Risale-i Nur’dan haber verdiği gibi, Ayetü’l-Kübrâ risalesine işaret ederek; الْفَجَتْ مِنَ اَمِنِّى الْكُبْرٰى وَبِاْلاٰيَةُ der. Bu işarette îma eder ki, Ayetü’l-Kübrâ yüzünden önemli bir musibet Risale-i Nur talebelerine gelecek ve “Ayetü’l-Kübrâ hakkı için o “musibetten şakirtlerine aman ver” diye niyaz eder, o risaleyi ve kaynağını şefaatçi yapar. Gerçekten, Ayetü’l-Kübrâ risalesinin çoğaltılması bahanesiyle gelen musibet, aynen o gaybî remzi tasdik etti. Denizli HayatıSaid Nursi Kastamonu’da iken, Ayetü’l-Kübra adında, Cenâb-ı Hakkın varlığını, birliğini kâinattaki varlıkların lisanlarıyla ispat eden muazzam bir risale yazmıştır. Kalbe geldiği gibi acele olarak yazdırılmış, birinci taslak ile iktifa edilmiştir. Üstat, “Yazdığım vakit irade ve ihtiyarım ile olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle düzenlemeyi ve düzeltme yapmayı uygun görmedim” buyurmuştur. Bu risale, ilk defa gizli olarak basılmasından dolayı, Üstad ve talebelerinin hapsine sebep olmuşsa da bilâhare Denizli ve Ankara Ağır Ceza Mahkemeleri, iki senelik tetkikatlarından sonra beraatlerine ve risalenin iadesine karar vermiştir. Hz. Ali gaybı önceden tanıyan, bilen bakışıyla bu risaleyi görmüş, “Kaside-i Celcelutiye”sinde bu risalenin önemine ve makbul olduğuna işaret edip;“Ayetü’l-Kübrâ hürmetine, beni sıkıntılardan kurtar” sözüyle onu Benim Ayetü’l-Kübrâ risalemi şefaatçi yaparak dua etmiştir. Bu Ayetü’l-Kübra’nın tetkiki neticesinde Üstat ve talebelerinin beraat edip hapisten kurtulmaları, Hz. Ali’nin bu duasının kabulünü ispat etmiştir. Kastamonu Hayatı**Üstadımızın tercüme-i halini biyoğrafisini/hayat hikâyesini merak edenlere deriz ki O; Otuz üç ayetin mucizevâri işaretiyle Kuran’ın, Celcelûtiye ve Ercûze kasideleriyle Hz. Ali’nin ve müjdeli açıklamalarıyla Gavs-ı Âzam’ın haber verdiği kimsedir! Üstadımızın tercüme-i halini ve Risale-i Nur’un hakiki mahiyetini bunlar açıklamıştır. Kastamonu Hayatı**Hz. Ali, Celcelutiye’sinde sarahate yakın bir tarzda Risale-i Nur ve onun önemli risalelerini aynı sıra ile haber vermiştir. Hz. Ali’nin bu ihbarını Yirmi sekizinci Lem’a ile Sekizinci Şuâ tam ispat etmiştir. Hz. Ali, Risale-i Nur’un en son risalesi olan Asa-yı Musa’yı da bu kaside de haber vermiştir. Biz bir iki sene evvel Ayetü’l-Kübrâ’yı en son risale zannetmiştik. Hâlbuki şimdi 1364’te Risale-i Nur tamam olmuştur! Hz. Ali’nin Celcelutiyesinde “Asa-yı Musa karanlığı dağıtacak” cümlesinin anlamını şimdi anladık! Yani Hz. Ali; “karanlığı dağıtacak, Asâ-yı Mûsâ gibi ışık verecek, sihirleri iptal edecek” derken benim “Asa-yı Musa” risalemi haber vermiştir! Gerçekten de bu mecmuanın “Meyve” kısmı bir müdafaa hükmüne geçti ve başımıza çöken dehşetli zulmetleri dağıttı! “Hüccetler” kısmı da, Nurlara karşı cephe alan felsefe karanlıklarını yok etti! Ankara bilirkişi heyetini teslime ve beğenmeye mecbur etti! Onda daha İstikbalde zulmetleri dağıtacak çok emareler bulunmaktadır! Nasıl Asâ-yı Mûsâ bir taşta on iki çeşme akıtmış ve on bir mucizeye sebep olmuşsa, tıpkı buna benzer şekilde bu son mecmua da, “Meyve”, on bir nuranî konusu ve “Hüccetullahi’l-Bâliğa” kısmı on bir kesin hücceti bulunmaktadır! Tüm bunlar bize Hz. Ali’nin o cümlesiyle doğrudan doğruya bu Asâ-yı Mûsâ isimli risaleme baktığına ve ondan haber vermiş olduğuna dair bize kanaat verdi. Asa-yı Musa**Said Nursi; “Hz. Ali’nin “hakikat ilmi” itibariyle şakirdi olduğunu, bu yüzden onun manevî evlâdı olduğunu iddia eder! Bedî’ manasında olan Celcelûtiye kasidesinde Hz. Ali’nin birçok yönden Risale-i Nur’a açıkça işaret etmiştir! Bunlardan biri de, Bediüzzaman ismini Risale-i Nur’a vermesidir! Bana emaneten verilen o ismi bende Risale-i Nur’a iade ettim! Bununla beraber, “Ben de manevi Âl-i Beytten sayılabilirim” demekten maksadım, bir kısım müçtehitlerin “Ve alâ âlihi ve sahbihî” duasında, “Seyyid olmayan, fakat ehl-i takvâ bulunanlar o duaya dahildir” dediklerinden, o umumî duada benim de bir hissem bulunması için dilekvâri bir yorumdur. Ondördüncü Şua****Yani; Peygamber ve ailesine gönderilen her bir salavattan ben de yararlanayım, bana da dualardan bir pay ayrılsın diye, Hz. Ali’nin evladı sayılmak istemişimdir! Derler ya, mazereti kabahatinden büyük! Gerçekten, Hz. Ali, Kaside-i Celcelûtiyede iki suretle Risale-i Nur’dan haber verdiği gibi, Ayetü’l-Kübrâ risalesine işareten الْفَجَتْ مِنَ اَمِنِّى الْكُبْرٰى وَبِاْلاٰيَةُ der. Bu işarette îma eder ki, Ayetü’l-Kübrâ yüzünden ehemmiyetli bir musibet Risale-i Nur talebelerine gelecek ve “Ayetü’l-Kübrâ hakkı için “o musibetten şakirtlerine aman ver” diye niyaz eder, o risaleyi ve kaynağını şefaatçi yapar. Evet, Ayetü’l-Kübrâ risalesinin basılması bahanesiyle gelen musibet, aynen o remz-i gaybîyi tasdik o kasidede, Risale-i Nur’un mühim bölümlerinin sırasıyla işaretlerin bitiminde, karşı sahifede der “İşte, Risale-i Nur’un sözleri, harfleri ki, onlara işaret ettik. Sen onlarınhassalarını topla ve manalarını araştır. Bütün hayır ve saadet onlarla tamam olur” der.“Harflerin manalarını tahkik et” karinesiyle manayı ifade etmeyen hece harfleri murat edilmemiş, belki kelimeler manasındaki “Sözler” adındaki risaleler murat edilmiştir. Onüçüncü Şua**Kuran’da kullanılan Ayet-ül Kübra lafzını Risalelerinden birisine isim olarak veriyor. Sonra bir şiir içinden o kelimeyi buluyor. Bu şiirin kendisini haber verdiğini sanarak heyecanlanıyor. Satır, kelime ve harf aralarında; uçuk spekülasyonların ve hayallerin labirentlerinde kayboluyor. Örneğin Onbeşinci Şua adlı risalesinde “Hz. Ali, Ercüze ve Celcelûtiye’sinde Risale-i Nur’u alkışlıyor, haber veriyor ve müellifi ile konuşuyor, teselli ediyor” sonucuna varıyor. Böylece aslında kendi kendisini alkışlıyor, haber veriyor ve teselli ediyor! Keyfi hesaplar ile elde ettiği Ebced değerleri ile kendisi ve önem verdiği olaylar arasında keyfi ilişkiler kurarak uçuk yorumlar ve iddialar üretiyor. Paranoyasını dengelemek için muhtemelen bu tür hayali tesellilere ihtiyaç duymuş olmalı!Numeroloji ile Matematiği karıştırıyor. Kahinliğe soyunuyor, gaybı taşlıyor, gizemli ilimlere dalıyor. Güya Kuran tefsiri yapıyor, Batıni tefsir ile onun canına okuyor. Kuran’ da da kendine ve kitaplarına işaretler buluyor. * Celcelûtiye adlı kasidesinin kendisini ve Risalelerini asırlar öncesinden haber verdiğini ve alkışladığını söyler. Hatta bu kasidenin vahiy kaynaklı olduğunu, esrarlı olup geleceği haber verdiğini ve mahlûkatın tüm ilimlerinin bu kaside de toplandığını söyler. Hatta bu risalede Hz. Ali, Risale-i Nur’u kendisine şefaatçı yaptığını iddia eder. Hz. Ali’de kurtulamayacak, kurtuluşu şefaat’a kalmış ta, onu ancak Said Nursi’nin yazdığı kitaplar kurtaracak. Lütfen buradaki gariplikleri görün. Bunun psikolojide adı megalomani’dir. Ayrıca, Peygamberden başkasının vahiy aldığını kabul etmek küfürdür. Yine Allah’tan başkasının geleceği bildiğine itikad etmek de Kuran’a aykırıdır. O evliyanın gaybı bildiğine inanır. Gaybı kimse bilemez’ şeklindeki ayeti; gaybı bilirler amma, bunu söylemelerine izin yoktur şeklinde yorumlar. Gazali’nin, Geylani’nin, İmam Rabbani’nin, Osman-ı Halidî’nin kendisini asırlar öncesinden görüp, alkışladığını Kaside-i Celcelûtiye’nin ait olduğu iddiası tam olarak yalandır. Bu kasidenin cifr ve ebced hesabına göre yazılmış olması bile onun İslam dışı bir zihniyetin ürünü olduğunu göstermeye kâfidir. Ayrıca bu Celcelûtiye’nin her beytinin sonu Süryanî’ce bir kelime ile bitmesi oldukça ilginçtir. Bir arap olan Süryanîce vahiy gelmesi olacak şey değildir. Güya; Cebrail bu kasideyi yeşil bir atlas üzerinde yazılı olarak vermiştir. Yani körler sağırlar birbirini ağırlar misali, bir uydurma kaside üzerine bir sürü safsatalar bina edilmiştir. Yok, efendim risaleleri önceden haber vermiş, risalelerin adını o koymuş vs. Bu celcelûtiye’de nur’ kelimesinin bu kadar çok geçmesi bile onun İran/Zerdüşt kaynaklı bir düşüncenin ürünü olduğunu göstermeye yeter de Nursi bu sırlı, esrarengiz kasidenin Süryanice bazı kelimelerini terceme edemediğini, anlayamadığını, bu kasidenin farklı nüshaları olduğunu ifade eder. Bu Kaside-i Celcelûtiye’nin 46, 47, 48. beyitlerini sonraki Nurcular tercüme edememişler, bir Süryani papaza tercüme Celcelûtiye geneli itibariyle Süryanice, İbranice isimlerdir. Kuran surelerini şefaatçı yapan hususi bir münacat olduğunun farkındadır. Buna rağmen nasıl olur da vahiy kaynaklı diyebilir?Şöyle der; “Celcelutiye’nin, bize baktığına insaf sahibi kimseler şüphe etmemelidir. Süryanice olan bu kasidedeki şu cümle; “Ey kadri yüce ismin taşıyıcısı!” Nur talebelerine işaret Ali’ye nasıl vahiy gelmişse! Hem Süryanice, hem sırlarla dolu! Hem anlaşılmaz! Hakkari’deki çobana Japonca nasıl vahiy geliyorsa!Üstelik Celcelutiye; Süryanice “bedi’” demek olduğundan Said Nursinin de lakabı Bediuzzaman’ madem Celcelûtiye’nin aslı vahiydir ve esrarlıdır ve gelecek zamana bakıyor ve gaybî umûr-u istikbaliyeden haber veriyor. Hazretleri Kastamonu’da iken, Âyetü’l-Kübra namıyla, Cenâb-ı Hakkın varlığını, birliğini, kâinattaki mevcudatın lisanlarıyla ispat eden muazzam bir risale yazmıştır. Kalbe geldiği gibi acele olarak yazdırılmış, birinci müsvedde ile iktifa edilmiştir. Üstad, “Yazdığım vakit irade ve ihtiyarım ile olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmedim” buyurmuştur. Hz. Ali, gaybı bilen bakışıyla 1300 sene önceden bu risaleyi görmüş, Kaside-i Celcelutiye’sinde bu risalenin ehemmiyetine ve makbuliyetine işaret edip, “Ey Allahım! Said Nursi’nin yazdığı Âyetü’l-Kübra namındaki kitap hurmetine beni bütün sıkıntılardan kurtar” deyip dua etmiştir, Âyetü’l-Kübra’yı şefaatçi yapmıştır. Kastamonu HayatıSaid Nursi, Kitabına Asa-yı Musa ismini koyar, bir de bakar ki, Hz. Ali aslında o ismi binlerce yıl önce koymuş, Celcelutiye’ye açıkça yazmış!“Hz. Ali, Celcelutiye’sinde pek kuvvetli ve sarahate yakın bir tarzda Risale-i Nur’dan ve ehemmiyetli risalelerinden aynı numara ile haber verdiğini, Yirmi sekizinci Lem’a ile Sekizinci Şuâ tam ispat etmişler.”“İmam-ı Ali, Risale-i Nur’un en son risalesini Celcelutiye’sinde fıkrasıyla haber veriyor. Biz bir iki sene evvel Âyetü’l-Kübrâ’yı en son zannetmiştik. Hâlbuki öyle değilmiş. Şimdi anladık ki; Hz. Ali bu beytiyle “karanlığı dağıtacak, asâ-yı Mûsâ gibi ışık verecek, sihirleri ibtal edecek” bir risaleden haber vermiş. Bu son kitabın bölümleri de tıpkı asay-ı Musa’nın vazifesini yapması kesin kanaat verdiki; Hz. Ali, o kasidedeki beyitle doğrudan doğruya bu Asâ-yı Mûsâ ismindeki kitabımıza bakar ve ondan övgüyle haber verir.” Asay-ı Musa“Hz. Ali, Celcelûtiye Kaside’sinde açıkça Risalei’n-Nur’a bakarak ve ona işaret ederek demiş Yâ Rab! Nur isminle yıldızımı tutuştur/parlat’. Ben tahmin ediyorum ki, Hz. Ali’nin bu nurdan bahseden cümlesi tam tamına ebced hesabıyla benim kitaplarıma, Risalelere bakmaktadır” Birinci ŞuaHz. Ali şöyle dua etmiştir; “Ya Rab! Benim yıldızımı nur eyle. Âhirzamana kadar bedi’ /harika bir surette ışıklandır, şûlelendir…” Evet İmam-ı Ali’nin şu duası bu zamanda Risale-i Nur ile kabul olduğunu ve Risale-i Nur’u irade ettiğini şu harika, çok ilginç tevafuklar ispat eder. Şöyle ki “Benim yıldızımı nur eyle” tam tamına aynen cifir ve ebced hesabıyla Risale-i Nur oluyor. Çünkü nur kelimesi her ikisinde de var. demişki; “Allah’ım benim yıldızımı Said Nursi’nin risaleleri ile tutuştur, parlat.” Allah, Allah!Said Nursi, Celcelutiye kasidesi kitapçığını açtığında, belki yüzlerce defa hep aynı sahife açılırmış. Bunun Celcelutiyenin bir kerameti olduğunu anlamış. “Beni yaz” demiş. İnanmayana kendini inandıracak ki yazdırmak istiyor. Cenâb-ı Hakka yüz bin şükür ediyorum ki, bana hem büyük bir teselli, hem dâvâma büyük bir delil gösterdi”. madem Risale-i Nur şakirtlerinin en büyük üstadı, Peygamberden sonra Celcelutiye’nin şehadetiyle Hz. Ali’dir! Emirdağ Lah**Risale-i Nur dairesi, Hazret-i Ali ve Hasan ve Hüseyin’in ve Gavs-ı Âzamın gaybtan haber vermesiyle, şakirtlerinin bu zamanda bir dairesidir. Çünkü Hz. Ali, üç gaybî kerametiyle Risale-i Nur’dan haber verdiği gibi, Gavs-ı Âzam da kuvvetli bir surette Risale-i Nur’dan haber verip tercümanını yani kendisini teşcî etmiş… Ben Üveysî bir surette doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı Âzamdan ve Zeynelâbidîn ve Hasan, Hüseyin vasıtasıyla İmam-ı Ali’den almışım. Onun için, hizmet ettiğimiz daire onların dairesidir. Emirdağ lah**Risale-i Nur’un Allah tarafından kabul edilmesinde şahsımın bir şerefi ve hüneri yoktur! Risaleler sırf bir ikram-ı İlâhîdir! Gönderdiğim yazı; Risale-i Nur’a Celcelûtiyenin vermiş olduğu olağanüstü değerde şahsımın bir lem’ası, bir hüneri olmadığına dairdir. Böyle makbul bir eserin mazharı olmak, hiçbir vecihle o makama liyakatim yoktur. Fakat küçük, ehemmiyetsiz bir çekirdekten, koca, dağ gibi bir ağacı halk etmek ilahi kudretin âdetidir. Ben yeminle temin ederim ki, Risale-i Nur’u övmekten maksadım, Kuran’ın hakikatlerini ve imanın rükünlerini teyid ve ispat ve neşirdir. Emirdağ lah**“Yeni Said’in hususî üstadı olan İmam-ı Rabbânî, Gavs-ı Âzam ve İmam-ı Gazâlî, Zeynelâbidin, hassaten Cevşenü’l-Kebîr münacatını bu iki imamdan ders almışım. Ve Hz. Hüseyin ve Hz. Ali’den aldığım ders, otuz seneden beri, özellikle Cevşenü’l-Kebîr’le daima onlarla olan manevi irtibatımla, Risale-i Nur’dan bize gelen meşrebi kurduğum sistemi almışım…” Emirdağ L,I, 154“Madem Hz. Ali “Peygamber bir ilim şehri ise, Ali’de onun kapısıdır.” Hem madem Şah-ı Velayet ünvanını alarak harika kerametler göstermiştir. Hem madem âhirzamanda gelecek hadiselere karşı Kuran ve Âl-i Beyt yönüyle herkesten fazla ilgilenir. Hem madem esrarlı “Ercüze ve Celcelûtiye Kasidesi”nde gelecekte olacakları haber veriyor. Ve “gayba dair esrarı benden sorunuz” diye iddia ederek kısmen iddiasını geleceğe dair verdiği doğru haberler ile ispat etmiştir. Hem madem o iki kasidesinde takip ettiği en mühim esas ve en büyük ders İsm-i Âzamdır. Ve ism-i Âzam ile meşgul olanlar ile konuşur, teselli ve teşvik eder. Hem madem bu iki kaside geleceğe baktıkları vakit çok işaretler ile, hem manaları ile, hem cifri hesabıyla şu zamanımızı ve şu zamandaki ilginç hadiselere parmak basıyor. Ve aynı hadiseyi tekrar be tekrar işaret ediyor. Hem madem Risale-i Nur bu zamanda iman ve Kuran hizmetinde Hz. Ali’nin dikkatini çekecek en önemli bir hâdisedir. Ve Hz. Ali’nin hizmet ettiği ve üstünde titrediği iman ve Kuran hakikatlerini Risale-i Nur, harika bir şekilde kesin delillerle ispat madem bu iki gaybî kasidenin ruhu ve özü olan Sekine’yi ve İsm-i Âzamı bu zamanda herkesten çok kendine vird edinen ve on 13 seneden beri İsm-i Âzamla beraber, içinde bin bir ilahi isim bulunan Cevşenü’l-Kebîr ile Kuran ilimlerinin hazinesini açan, Kuran’ın tefsiri mahiyetindeki 120 risaleyi yazan ve 24 saatte 171 defa Sekine ve İsm-i Âzam denilen meşhur altı ismi 1300 mükerrer ayetle okuyan ve Âl-i Beytin manevi bir mirası olan Cevşenü’l-Kebîr’i kendine üstad eden ve ilk başlarda günde bir defa bazen iki-üç defa tamamını okuyan said Nursi’dir. Hem madem iki kasidenin altı yerinde ondan haber veriyor… Ve 13 seneden beri İsm-i Âzama devam eden o şakirdin ömrünün 13 önemli olayına13 surette işaret ettikleri adam, Risale-i Nur müellifidir. Elbette yukarıdan beri saydığımız bu deliller şunu göstermektedir ki; Hz. Ali Ercüze ve Celcelûtiye’sinde Risale-i Nur’u alkışlıyor, haber veriyor ve müellifi ile konuşuyor, teselli ediyor.” Nur’un Cevşenü’l-Kebîrden ve Celcelûtiyeden aldığı bir kuvvet ve feyizle hilâfet görevinin en önemlisi olan iman hakikatlerini yaymak noktasında Hz. Hasan’ın altı aylık kısa halifelik süresini uzun bir zamana çevirdiğini, dolayısıyla ona beşinci halife nazarıyla bakabiliriz. Çünkü, hakiki adaleti bu asırda gerçekleştirme yeteneği bulunan, Risale-i Nur’dur ve onun şahs-ı manevisi olan Said Nursi, Hz. Hasan’ın bir muavini, bir tamamlayıcısı, bir manevi çocuğu hükmündedir…” Emirdağ L. I, 40[1] Bu bölümleri allame-i cihan Said Nursi tercüme edememiş, Nurcular Süryani bir papaz bulup, ona tercüme ettirmeye çalışmışlar! Lâkin o da bu azimet, ilm-i havass türü bu uydurma kasideyi tercüme edememiştir!Süryanî papaz Aziz Günel Bey bu üç beyte söyle meal vermiştir;“Rahatlık buldu, kanallara girince; Yükseldi zirveye yürüyerek çıkınca;Kanallardan geçerken yardıydı vadileri; Mayalanmış, büyümüş ve yükselmiş bir gelişme ile;Şişmiş, süratli yükselmiş dağlar, Onun varlığıyla kâinat mamur olmuş”[2] Said Nursi, Hz. Ali’nin Allah’tan bir koruyucu cin istediğini şöyle anlatır; “Hz. Ali; Celcelûtiyenin çok yerinde ve sonunda bir koruyucu istemiş ki, namaz içinde huzuruna gaflet gelmesin. Düşmanlarının namazda kendisine saldıracağı endişesinden kurtulmak istemiştir. Bundan dolayı namazdaki huzurunun bozulmaması için, bir muhafız cini Allah’tan istemiş.” Emirdağ Lahikası[3] Sorularla Risale,[4] Sorularla Risale, 31/7/2010, A. Kadir Badıllı, Risale-i Nur’un Kudsi Kaynakları[5] Yaşar Kandemir, Ali md. DİA, Biz Ehl-i Sünnet, evliyaların keramet ve keşfiyata mazhar olduğuna inanırız. İnsan uykuda maddesi belli bir yerde iken; ruhu ve latifeleri misal âlemlerinde gezip istifade edebilir. Ayrıca hayat tabakaları çok çeşitli ve farklı özelliklere sahiptir. Mesela cismaniyetin, ruhaniyetin, şühedanın, meleklerin, bazı peygamberlerin, kabir ehlinin, cinlerin, ayrı ayrı hayat tabakaları vardır. Hz. Ali gibi mühim zatlar tasarruf sahibidirler. O, bütün velayet ve ilimlerin bir bakıma kapısıdır. Vefatından sonra da ruhunun ihata alanı artar! Hz. Ali’ye sır ve ledün ilmi ile gelecek ile ilgili olaylar gösterilmiş ve bildirilmiştir! Bu nedenle Hz. Ali ahir zamanda büyük bir davanın temsilini ve hizmetini üstlenen Said Nursi ile görüşmesi, münasebete geçmesi gayet normal, makul ve tahakkuk etmiş bir meseledir. Bu mesele sadece Üstadımız için değil, her ehli kalp ve maneviyat sahipleri için gerek yakaza uyanık, gerekse rüya âleminde gerçekleşmesi mümkündür. Her zaman gerçekleşebilir! [Sorularla Risale, 06-5-2009]
KASİDE-İ ERCUZE[1]بســـم الله الرحمن الرحيمBİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİMHamd; âli, sadık, bir, tek, âlim, rızk veren, melik, kutsî, celal sahibi, rızklar ve ecelleri takdir eden, ilm-i küllîye´ye sahip olan, benzeri olmayan, celali büyük olan, kaderleri takdir eden, denizleri, karalar kadar yaratan, O´nun için Zatı’na sıfat olarak celal isimi verilen´edir. O´na kimse benzeyemez, nimetleri toplanıp sayılamaz, yaratılanlar hükmünü lütfu ihsanı ile insana bilmediğini öğretti. Yakin derecesinde olan hakikati bize ulaştırdı. O Yüce Rab zatıyla birliği ile tek oldu. Gizlediği ilmide dilediğine bağışladı. El´in de topladığı kudreti istediğine verdi. Âlemin zerrelerinden kavimleri seçti. Kader kalemini iyilikle hareket ettirdi. Hakikat varidatlarını insana yükledi. Sonra doğru yola Elest Meclisin´den beri hidayet etti. Biz buna şahidiz. İnsanlar verdiğiniz sözü unutmayın. Hamd, bizi dalaletten hidayete sevk eden ve bu yolu seçenedir. Salât ve selam kesintisiz, bizlerden kadri ve kıymeti yüce olan Nebi´nin üzerine yakın gönderilen Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem´e ikram layıktır. O iyilik hazinesi, cömertlik nurudur. Vasıfta Efendi, sıfatta kâmil, nuru zatı´ndandır, bakanlarından değildir. O´nun nuruyla Levh-i Mahfuz’da satırlar parıldar. Bize bu haber geldi. O her şeye muttali olduğu halde, bilinmeyeni bildiği halde hakkına tecavüz etmez ve etmemiştir. Her şeyin sahibi O´na dostum dedi. O´nu, O´nunla anlattı. Sırları, O´na anlattı. Bir sözü sakladıysa edebindendir. O´nun göğsünde toplanan ilim gelmiş ve geleceğin ilmidir. Vera sahibine bu sıfatla kim kıyas edilebilir. Bu bendeki olan O´nun feyiz deryasından avuçladıklarımdır. Kudret ve zengin Mevla’mız affına ulaşan Kulu´na sarılarak bu sözleri doğru yola çağıran Hidayet sahibi Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem in Amcası oğlu Ali´yim. Bana Ali adından başka Haydar, Huneyn ve Hayber Fatih’i derler. Bizimle harp edenlerle döne, döne tozu dumana katarak savaşırım. Askerler Medine’den çıktıktan sonra sekine ve yardımla kuvvetlenmesinden sonra emniyetle hükmüne Allah Teâlâ´nın dinine çağırdılar, ben de çağırdım. Gecenin bir yerinde bir vadide konakladığımızda Hz. Bilal radiyallâhü anh ayağa kalktı ve seslendi.“Kim bu askerin peşinden gelirse Allah Teâlâ´ya verdiği ahit üzeredir. Kaybolmayın, kaybolan kendini kaybeder tedavisi olmayan derde düşer.” O zaman Hz. Osman akrabalığından dolayı cahil kavme Hz. Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz´in emriyle uyarıcı olarak gönderildi. Çünkü Arap arasında sevilirdi. O yüceler yücesi iki nurunu O´na verdi. Bu yüzden “Onları incitirim diye, bana sabrı indir” derdi. Ben gizli bir sesle yardım istedim, Bana;“Ey Ali korkanlardan olma!”Bu bana hidayeti ve cesareti buldurdu. Düşmanlar üzerine yürümek için kalkıverdiğim de yerin üzerine bir hat çizerim. Sonra miğferimi giyerim, Zülfikâr´ımı alırım, çevikçe atıma binince korku benden uzaklaşır. Devamlı olmasa da gözlerimde ağrı olurdu. Uyumuştum, Fatıma radiyallâhü anha beni uyandırdı. Yanaklarıma dokundu. —Nazma koyduğun haber verdiğin şeylerden, elemdeki gözlerin hakkına bendeki ilimden haber ver. O gözlerde hallerin şerhi vardır. Gizlemeden o sırları açıkla. Babamın askerlerine çalışmalarının karşılığı vardır. Sonra Hasan ve Hüseyin radiyallâhü anhüma beni arayıp, ulaşılmaz bir nazarla, uykuları gözlerinden aka, aka beni yolcu ettiler. Rabb´ımın daveti için oruç adadım. Allah Teâlâ için selamet emniyet benimle, her iki yanı keramet olanlarla gece TA-HA[2] ile şereflendim, ta ki sabah oldu. Kim TA-HA ile istediğine ulaşmasın. Nebi Muhammed sallallâhü aleyhi ve selem uykular bastırırken, elindeki sancakla bana bakarak dedi ki; “Allah Teâlâ ve Rasülü´nün sevgisini kazanmış, güzellikleri toplamış birine sancağı yarın Ali senin gözlerine Allah Teâlâ´dan şifa isteyeceğim.” Ağzından tükürüğünü alıp gözüme sürdü. Gözlerime sandım ki, bal dolmuştu. O´nun eliyle hastalık gitti, şifa geldi. Gözüm aydınlandı. Mübarek ellerini doya, doya öptüm, şükür ettim. Harp meydanında en çok silah kullanan, atan, en ileride hareket eden, heybeti ile önü alınmayan savaşçı ben oldum. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem;“Ey Ebu Talib’in oğlu bize savaşın zaferini getirdin”Hz. Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz´in hiç hatalı görüşü olur mu? Biz O´nunla akılı bulmuşuz. Biz onunla kendilerine hidayeti getiren Tevrat’ı terk edenlere hidayet gösteren olmuşuz. Yazıklar olsun o Yahudilere. . . Aslanın darbeleri ile doğruyu görecekler.[3]Haykırıyorum; Benim Aslan gibi yakalamama, benimle gelen şiddetli korkuya, vuruşuma, nasıl mani olabilirler. Kim bile, bile bana nasıl vurmaya kalkabilir. Elimde kalkanım ve Zülfikâr´ım ile yaklaşanları ve darbelerini yıkarım. Öyle ki savaşın dehşetinden meydandaki cinler bile kaçtı. O gün meleklerin yardımı büyüktü. Çünkü bu vuruş Kuvvetli Melik Büyük yardım sahibi, Hâşim´in meydanında ateşin yükseldiği anda, semadan bir ses işittim. Beşerin seçilmişine ve en hayırlısına, “Bu ses nedir?” Dedim. Buyurdu ki;“Sabitkadem ol; müjde, zafer senindir. Allah Teâlâ´nın yardımı da üzerimizedir. Cibril ve melekler gökte yüksek sesle bize, düşmanlarımıza ve Yahudilere karşı Hayber´de yardım için dua ettiler; bu duyduğum ses odur.”Bizler onların açıkça yardımını, tekbirlerini sıkıntı ve savaş zamanlarında gördük. İslam askerleri onları alçaltarak topladı. Hezimete uğratarak o kaleden çıkarttık. Savaşta Allah Teâlâ´nın izni ile korkuları daha ziyadeleşti. Kale halkı toplandıkları zaman zannetmişlerdi ki, zenginlik her şeydi. Ben azimle kapının tarafına yöneldim, kapıyı şiddetle kavradığımda kapı yerinden ayrıldı, taşlar yerinden kopmaya başladığında yüzleri kapkara kesildi. Kapının kırılıp ayrılması ile hezimete uğradılar. “Onların kaleleri bir koruyucu olamadı”[4] Balığın karnındaki Yusuf îbn-i Metta gibi yalvarır halde toplanmışlardı ve medet istiyorlardı. İsyankâr olanlar bize itaatkâr da olmadılar.[5]Derin hendeklere doldular ve onlara en kolay şey ölmek idi. Allah Teâlâ O´na zafer verdi. Kale ehlini Tubba ve Ad Kavmi gibi, ehli kalmaz kıldı. Bize korkudan eminlik ve yumuşaklık ihsan edildi. O´nun fethi TA HA´nın mucizesidir. Bunun misli benzeri ve izahatı da yoktur. Bana; Kenan´dan, Adnan´a gelen Hâdi ve Nebi Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem EBU TURAB[6] gün Hz. Fatıma radiyallâhü anha beni incitmiş idi. Fakat yaptığından da pişman olmuştu. Bende mescidin bir köşesinde yan üzerime yatmış olarak uyudum. Tavandaki topraklar üzerime dökülmüş ve bu hal üzere iken Rabb´ime bir yakınlık hâsıl oldu. Arab´ın Efendisi Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem geldi ve bendeki bu halin aslını içimin darlığını, bana sıkıntı veren kalbimin üzgünlüğünü gördü. “Kalkar mısın, Ya Ebu Turab, Beni buraya getiren sana isabet eden şeydir”Şefkatli ellerini bana uzattı. Büyük rıza ile birbirinize yaklaşın. Fatıma radiyallâhü anha seni bekliyor. Sen kırgın olarak evden çıktın çıkalı, kalbi mahzundur. Kalbimde bir yumuşama oldu, alelacele emrin tutmak için Yaratılmışların En Şereflisi Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem´in arkasından yürüyerek Marziye rızayı kazanmış kadın´ın evine geldik. Şeytanın vermiş olduğu sıkıntı bizden gitti. Hz. Fatıma’nın ellerinden tuttum, “Senin için bende bir kırgınlık yoktur”“Ya Ali sen rütbece yüksek, Allah Teâlâ´nın bir nuru, bana kulluk yönünden bir kulun sığınacağı en güzel sığınılacak bir yersin. Sana karşı şeytana ve nefsime uydum.”Zehra radiyallâhü anha böyle yakardı; O ve Ben, Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem´e yalvararak;“Ey Babamız cahilliğimizi af ediniz”Yüce Rabb´imiz Duamızı kabul buyurdu. Ben bu hadisemizin bilinmesi için bu nazmı dile getirdim. Cibril aleyhisselâm gelerek; “Ya Muhtar sallallâhü aleyhi ve selem! Yüce Rabb´imizin sizlere selamı var. Hz. Ali´yi ve kadınların Efendisi Hz. Fatıma’yı tarafımızdan müjdele, aralarındaki kırgınlığı ve daha sonra yapacak olduklarını da af ettim. Çünkü ben hataları af eden ve iyiliklerle karşılayanım” buyurdu. Cibril aleyhisselâm, bana TA-Ha yı da öğretti. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Allah Teâlâ´nın bize olan nimetlerini müjdeledi, sonra;“Ey merhametlilerin en merhametlisi Ehli Beytimin günahlarını af eyle, tükenmez ilim ve amel ihsan et, ebedi merhamet et” benden ince meseleleri soran “ilmi ledünni” bana mirastır. Dilersen geçmiş zamanları sor, dilersen gelecek zamanları sor. Geçmiş ve gelecek benim yanımda aşikârdır. Onların sırlarını ancak ben açığa çıkarırım. Bu söz açık bir delildir. Sen ayetlerden araştırarak beyan edebilirsin. Farslar’ın hesabına göre Doksan sene, dokuz yüzden sonra gelen dokuz karanlıkta, Fars´ın Arap´a üstünlüğü olur. Köpek öldürür gibi Arapları öldürürler. Avabis[7] denen fitnelerin başlaması, domuz karanlıkları gibi karanlıklarla gelir. O beldelerdeki insanlar şımarırlar. Fitneler çoğalır fesat artar. Yer sakinleribinaları ve dağları, vb ile sarsılmaya başlar.[8]Şımaran kavimlerin helakine kadar sürer. [9] Kim daima kurtuluşta olmak isterse bizim sözümüze gelsin. Bizim öğrettiğimiz tılsıma yönelsin. Bu sırlar inananlar tarafından tecrübe edilmiştir. Bu şifreye CENNET ÜL ESMA-DAİRE-TÜ CELİLE´TÜL AHFA ismi verildi. Bu şifreyi Allah Teâlâ´dan Cibril aleyhisselâm hediye olarak getirdi. “Ey Seçilmiş Nebi bil ki; yardım senin üzerinedir. Seni sevindirmeye geldik, muhakkak Rabb´ın keremiyle seni hidayete erdirdi ve bu sırları sana gönderdi. Biz melekler Bedir´de bununla yardımda bulunduk. Ya Habiballah! Ömrüne yemin olsun ki, bu tılsımın kadri çok yücedir. Çünkü Rabb´ımın isimlerinden olan İsmi Azam vardır, boyunlardaki gerdanlık gibidir. Âlemde olan her şey, O’ na bakar. Saadet onunla açığa çıkar. Bir bilsen, silah üzerine yazsan aniden kesen yiğit gibi tesir eder. Onunla müjdeye yakın olursun. Her şeyi gören Rabb´ımın bize mucizesidir; bu tılsım düşmanlarını kahır ile zelil etmen için geldi. Hadi olan Rabb´ına şükret.”Bir taş üzerinde yazılı olarak bu şifre gelmiştir. Üzerinde iki iç içe dairede yazılı idi. Cebrail aleyhisselâm;“Ya Ali bu Sekine-i Rabbül âli´dir. Korktuğundan emin kılar. Karşılaştığın düşmana korku verir” dedi. Ben aynı alacakaranlık gibi ürperti veren karanlıklar içinden bir ses işittim. Ben tespih edince; “Sana işleri bitiren ve yapan olarak Rabb´ın ineni kavmin meydanında kalk konuş. Bilsinler ki, bu sabahları seninle keremli olacak. Esma-i Kahr-ı ilahinin sırrı düşmanlarınızın üzerine çevrildi, müslümanlar sevinsinler; bu sağlam ipe bağlansınlar. Bu şifreyi temiz tutup boyunlarına bağlasınlar” Onların elleri uzaklaştı, ciğerleri üzüntüden kopacak hale geldi. Putların kölelerine karşı yardım buldular. Bu da Yaratılmışların en hayırlısı Hz. Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz´in bir davetidir. O doğruluk üzeredir. Bu şifre ile Amr-u Lain, Şeybe, Utbe, Muğire; dördü, Bedir’de ölen yedi müşrik zülüm ve küfürlerinden dolayı yakalandılar. Kalplerine korku, akıllarında delilikleri arttıkça arttı, istemeye, istemeye zorlukları kabullendiler. İşte bu sefil kavim Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem kıbleye dönmüş namaz kılarken, kesilmiş hayvan işkembesini, bir hevesle kötülük yapmak için arkadan Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem secde halinde iken, boynu ve sırtı arasına o lâşeyi koydular. Yaptıklarına da kahkahayla güldüler. Hemen Vahyi İlahi geldi. “Habibim onları dilersen helak edeyim, düşmanlarının hepsinden seni kurtarayım”Fatıma Betül şehvete düşkün olmayan radiyallâhü anha Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem´in gözbebeği yetişti. Onların hepsine yüzünü ekşiterek tek başına o pisliği almaya yöneldi, aldı. İşte bu cesaret bu isimlerin manalarından çıkan zuhurattır. İsimlerin toplamı ve dairesi parlayan güneş gibidir. Bu dediğimiz zan değil hakikattir. Bu bize Kerametli Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz sebebiyle Yüce Rabb´imizin ikramıdır. Bu eşsiz inciler için bu manzume yazıldı. Kendi hüküm sahibi davet edici oldu. Kim bunu okursa kendinden şüpheler gider. O bizim açlığımızı gideren, halis altındır. Bizim ilmimiz onunla deryaya döndü. Bu ilmin dalgıçları, onunla inciler çıkarır. Bir kimse ki ona itiraz ederse büyük bir helak ile karşılaşmasından korkulur. Ey talip; ona ulaşmak istiyorsan arif ol, cahillerden ait olan hükümleri yerli yerince koy, başka bir şeyde kast etme. Allah Teâlâ´ya karşı korkun olsun. Bir kimse İsmi- Azam´ı yerine kor ve dua ederse bilmeli ki kâinat onunladır. O´nunla tutunur ve her iş onunla hallolur. O isimlerin yüceliği bilinmiş oldu. Musa aleyhisselâm Kelîmullah’ı nurlandıran da O dur. Açıkça O nuru görünce, ailesine ben bir ateş gördüm demeye başladı. O nura yaklaşınca baktı, şüphesi gitti. Şaşırdı ve işitti. Korkuları gitti ve o nurun içine girdi, ama girmesi de hicapsız olmadı; Ezel-i Rab O’ na nida eyledi. “Ya Musa, Yüce olan Allah Teâlâ´dan korkma. Tuva Dağı Kutsî bir dağdır, zatın takdis edildi, nalınlarını çıkar ve sırtındakini yere ser. Bizim hicabımız senden kaldırıldı. Sen şu anda konuşmak ve işitmek makamındasın.” İsmi-Âzam burada EL-KELİM olarak sabit oldu. Kim İsmi-Âzam’dan menfaatlanmak isterse bu eşsiz yıldızlara sahip çıksın. Ey Talip, çabuk ulaşmak istiyorsan kork ve adakta bulun; edep yanında bulunsun. Adağın olması, lütuf yolu ile ihsana ulaşmak ve iptilaya düştüğünde takat getirebilmen içindir. Kim ki; kabul edilen bir isteğe ulaşmak istiyorsa sorumlu olacağı bir adağı olsun. Bu manevi dairenin hediyesi olacaktır. Celal ve nimet veren Rabb´ımın İsimlerinin kadri o kadar büyüktür ki; onu ölçüye vuramazsın. Ne zamanki tasdik edersen bu zor yola ulaşırsın. Diyorum ki; “Kim buna kasten cahilane itiraz ederse, kabul ettirmeye çalışma. Biz güneşin battığı ve doğduğu yerler arasında büyük hüküm sahibiyiz.” Bir ilim ki; dünyanın yaratılışından ahirete kadar manası biz de vardır. Bu keşif bizde apaçık zuhur etti. Bütün şüpheler yarın daha basit gelir. Bir şey hakkında nas haber geldi mi, O bizim için kıyas edilecek hayırlı bir şeydir. Bizim virdimiz avuçlayana güzel bir içecek, yaptığımız tasnif arif olana kolay gelir. Bu mevahib-i seniyye Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem´e gelen hediyedir. Bununla mevla güzelleri feyizlendirdi. Bu anlattığımız Altı isim´dir ki; harfleri on dokuz dur. Bu isimler FERDÜN, HAYYUN, KAYYUMÜN,HAKEMÜN, ADLÜN, KÜDDÛSÜNفرد حى قيوم حكم عدل قدوسBununla nice nefisler tertemiz oldu. Bunları harf harf daire şeklinde yaz ve çevir. Her harfe hizmet eden bir melek vardır. Ayrı, ayrı yazmanda büyük hikmetler vardır.[10] Bu yazı hattını inkâr etme. Rabb´ım böyle yazdı. Sayarken de on dokuz kere say. İnkârcılara yakıcı bir ateş hazırlamış olursun. Bununla sihirleri yok edersin. Her ayın başında ve ikinci günü muhabbet için okuyabilirsin. Onunla düşmanlarını kovabilir ve hilelerini bozabilirsin. Bu altı ismi sayarken gizlice say, on adet peş peşe tekbir getir sonra onların hezimete uğrayışını gör. Gizliden gizliye bozulduklarını gör. Bir zalim hükümdarın emrindeki mazlum HAKEMÜN ADLÜN desin, sonra da, on kere YA FERDÜN YA KUDDÛSÜN desin ve gözünü yumsun. O hükümdarın derileri titrer. Her zorluktan sonra bir kolaylık geldiğini görürsün. Bu olanlar İsmi Âzam´ın sırlarından bir sırdır. Kuldan değildir. Muradını gizli fut, irşat dairesine sarıl, bu dairenin vasıf ve faydaları daha önce yine bahsedilmişti. Durum olarak hiçbir şey ona yetişemez. Bizim yanımızda menfaati kesindir. Bütün kötülüklere kalkan, delilere şifadır. Darlık hallerini genişletmek özelliği vardır. Allah Teâlâ´ya karşı nefsini korkuyla terbiyene sebep okuyucu, sonra işitici!Sözümüzü tut, menfaatini de muhafaza et, iyiliğin için bu manzumeye sahip çık. Belanın büyüklüğüne göre ondan faydalanmanın tek şartı inanman ve kabullenmendir. İnancında zayıflık olursa, onun büyüklüğü zayıflığa döner. Bu isimler, azametine yemin olsun ki; Rabb´ım tarafından inanç sahibine verildi. Bunların çok büyük olduğunu kabul et. Hidayetine vesile olur. Bu harfleri heceleyerek teker teker yaz. Hükümdarları sabah fakir olarak kaldırır. Diyorum ki;Bir vakit, kıyamete yakın yalancıları yoldan çıkaran Deccal beklenir. Kullar arasında diyarlar arası gezen fitne çoğalır. Allah Teâlâ dilerse bu sekine ile onun yok olmasına yardım eder. Ey kardeşler; Ahir zaman fitneleri âlimleri ile olacak. Onlar ağızları ile dini söyleyecekler fakat nefislerine uyacaklar. İlim hak için okunmayacak ücret aranacak. Dünya için kolaylıklar arzulanacak. Onları geniş ve güzel elbiseler içinde karınları haramla dolmuş göreceksin. İnsanların peşini zilletler zilleti bundan bin kat daha fazla olacaktır. Âlimler ameli bırakınca iptilalara düşecek. İnsanlar âlimlere soru soramayacak. Güven kalmayacak Mal toplamanın fitnesi aşağı tabaklarda, yüksek tabakalarda zina çoğalacak. İşte bu vakitte âlem karanlığa boğulunca sayılamayacak belalar gelecek. Deccal fitnesi zuhur edecek. Bu kâfir gittiği yere sıkıntıyı götürecek. İşte bu zamandan Mevla´yı Azim´den kurtulmayı iste. Sıkıntı ve mihnetle bu fitne herkse ulaşacaktır. Bundan kim emin olmak isterse bizim sözümüze bağlansın, ayrılmasın emrimizi yapsın. Muhakkak ki, biz hakikaten darlık ve sıkıntı zamanında yardıma koşarız. Bizden istediğinizi, biz de Allah Teâlâ´dan isteriz. Bunu da başkası isteyemez. Bizim için önemli olan ömrün salih amelle bitmesi, müminin ruh teslimini kolay yapabilmesidir. Kim fitneden uzak ölürse Allah Teâlâ´ya hakkını ödeyemeyeceği minnet borcu olur. O´nunla manaların zuhur ettiği, yaratılmışların seçilmişine salât ve selam olsun. Efendilerin en hayırlısı Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem Allah Teâlâ´nın hediyelerini bize ulaştırdı. Kuvvetli genç ve bilge ihtiyarların güç yetiremeyeceği mucizeleri meydana getirdi. Salâtın en güzeli ve ebedi selam, yıldızı batmayan Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem´e olsun. Ayrıca Âline ve Ashabına salât ve selam olsun. Onlar vefayı yerine getirenlerdir. Bu Ercuze[11]’nin beyanı içinde çok büyük manalar vardır. İçindeki müfredatı araştır. Onun içinden altın gibi sırlar çıkar. Bundan önce bu sırları hiçbir beşerin derlediği kitap toplayamadı, toplayamaz ve derecesine ulaşamaz. Lakin bunlar fikrinin cilalarından çıkar. Zamanla bunları tespit edebilirsin. İçi içe sırlarla doludur, Zamanla çıkar. Bil ki; Bu Allah Teâlâ´’ın bir olsun, bize verdiği bu güzel nimetlere. . . Hz. Ali Kerremallâhü veche radiyallâhü anh[1]— Tercümede toplu manaya gidilmiştir. Dipnotlar ve eksik olan manalar şahsımıza aittir.[2]—Ta-Ha´nın ebcedi 14 rakamına eşittir. Onun için Müslümanların lehine olacağına işaret eder.[3]—Ayrıca kıyamete yakın Yahudilerle yapılacak savaşta aslan simgeli ordunun muzafferiyetinden bahsedilmektedir. [4]—“Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O´dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah Teâlâ´dan koruyacağını sanmışlardı. Fakat Allah Teâlâ´nın azabı, onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.” Haşr,2[5]—Devletine isyan eden topluluklar ve gruplar hep hezimete uğramıştır. Terörle kurulan bir devletin hiçbir zaman sürekli bir hâkimiyeti olmamıştır. [6]—Toprağın Babası,[7] —İhtimal Abbasiler- ABD.[8]—1999 senesinden sonra deprem günlük hayatın bir unsuru olmuştur.[9]—Allah Teâlâ´ya isyan eden kavimler. Batı.[10]—Levh-i Mahfuz´da Kur´an-ı Kerim tek tek harflerle yazılıdır.[11]— Ercuze Her mısrası müfret olan, her mısrasında ayrı, ayrı sırları olan kaside Alintidir
hz ali nin kolaylık duası